Rumeysa Kiger: Sosyal medyanın kültür dijital ortabulucusuyum

Rumeysa Kiger: Sosyal medyanın kültür dijital ortabulucusuyum
Rumeysa Kiger 2007’de stajyer olarak başladığı gazetecilik mesleğini bugün bambaşka bir mecrada yürütüyor. O artık bir gazeteci değil, iletişimi iyi bilen, onu yepyeni araçlarla içerik üretmek için kullanan bir sosyal medya fenomeni. Popüler dille söyleyecek olursak o, kararlı bir ‘kültür-sanat influenzer’ı

AYSUN KOÇ AYDOĞAN
Mersin’de geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen ‘4. Circular Ulusal, Çevre ve Sanat Etkinlikleri’ kapsamında sanatçılar kentin farklı noktalarında işler yaptılar. Söyleşi, atölye çalışmaları ve sergiler Mersinlilere yeni ve farklı ufuklar açtı. Etkinlikler nedeniyle kente gelen misafirler de vardı: sanatçılar ve gazeteciler. Misafirlerden biri Rumeysa Kiger’di. O, etkinlikleri bambaşka bir kategoriden takip ediyordu: ‘Kültür Sanat Influenzerı’… Rumeysa’nın @cokiyiisler (Çok İyi İşler) adlı bir instagram hesabı var. İletişim alanında mazisi yeni olan bu mesleği dinlemek için Rumeysa’yla biraraya geldiğimizde Rumeysa’nın hikayesi matruşka gibi açıldıkça açıldı.

Rumeysa Kiger Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun olup gazeteciliğe heves edince İngilizce yayın yapan bir gazetede stajyer olarak çalışmaya başlıyor. Gazetenin eğitim, ekonomi, spor gibi servislerine kendi deyimiyle ‘sürülse’ de bir yolunu bulup kültür sanat bölümüne yerleşmeyi başarıyor. Yeni gelen biri için fazla pozisyonun olmadığı kültür sanat servisinde editörleri Rumeysa’ya “Sen sergilere git, onları yaz” diyorlar. Rumeysa’nın inişli çıkışlı, bol maceralı meslek hikayesi burada bambaşka bir yola giriyor. ‘İkinci Üniversitem’ dediği ‘Güncel Sanat’ alanında pek çok yazı yazıyor, haber yapıyor ve aynı zamanda Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi  Yüksek Lisans programını tamamlıyor.

Yaptığı işi kabul ettirmesi zor olsa da sanat dünyası artık ona alışmış gözüküyor. Etkinliklerin olmazsa olmaz davetlisi Rumeysa Kiger kendi deyimiyle artık gittiği etkinliklerde ‘prensesler gibi’ ağırlanıyor.

Güncel sanat yazıları nasıl başladı?

Benim için Güncel Sanat ikinci üniversite. Güncel sanatın inanılmaz bir derya olduğunu farkettim. Muhafazakar bir çevrede büyüdüğüm için bütün insan hakları ihlalleri ile ilgili ilk bilgileri Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümünde okurken öğrendim. Sonrasında güncel sanat dünyası her türlü sosyal politik mesele ile ilgili bir iş görebilme, onun hakkında düşünürken eğitilme gibi bir olanak sağladı. Bu işleri yaparken yeniden bir değer sistemi kurdum. Vasıf Kortun’un öğrencisi olmak, Beral Madra, Görgün Taner gibi  kültür aktörlerini tanımak benim için bir dönüm noktasıydı.

Güncel sanat camiasıyla ilişkilerin nasıldı?

Beni o zaman çok anlamıyorlardı. Muhafazakar bir kadın, dindar kodları var. Artık başım örtülü değildi ama hala aklımda örtülüydüm. Açılmak dediğin şey öyle birşey ki seneler içinde bir noktaya geliyorsun. Kılık kıyafetlerimde dahi taşıdığım kodlar vardı. İlk sanat içerikli haberler yapmaya başladığım dönemde geniş yer verdiğim içerikler sanatçıların hoşuna gidiyordu. Beni severlerdi. Muhafazakar bir çevrenin yayın organında, dindar kodları olan, artık başı örtülü olmasa kendini tam ifade edemeyen bir yapıdaydım. Bu da insanların beni anlamasını güçleştiriyordu. Sanat çevresinde kimseyle arkadaş olamıyordum, dergi, katalog yazısı yazamıyordum. Gezi Parkı dayanışması benim için büyük bir dönüm noktası olmuştu. Ne zamanki Gezi Parkı’nda beni de dayanışma içinde gördüler o zaman işler değişti. Birlikte koştuk, birlikte gaz yedik.

Gezi Parkı nasıl geçti? Neler oldu?

Serkan Taycan’ın turuncu çadırı vardı. Onun etrafında toplanıyorduk. Gezi’de gözaltına alındığımda sanat dünyasındaki büyük dayanışmayı gördüm. Karakola yığıldılar ve beni içerden çıkardılar. O sırada ailemle büyük bir kopuş yaşadım. Kadınlar, kızkardeşlerim beni bağrına bastı ve bu süreçten sonra sanat yazıları siparişleri almaya başladım.

Nasıl devam etti yazı işleri, mesleğin olabildi mi?

Yazı yazarak ya da güncel sanat çevresinde tutunmaya çalışarak geçinemeyeceğimi kısa sürede anladım. Bir başka işle uğraşmaya başladım. Bir pazar araştırma şirketinde büyük markalar için kalitatif moderatörlük ve stratejik danışmanlık yaptım. Bu işte çalışırken beyaz yakalı çalışanların sanata olan ilgisini farkettim. Fakat kendilerini güncel sanat konusuna uzak görüyor ve kimi noktalarda yetersiz buluyorlardı. İlgili, birikimli, hevesli ve parası olan bir kitleydi. Bunu görünce iyi sanatı çok basit bir şekilde anlatabileceğime karar verdim. İki yıl boyunca seçtiğim sergilerden bir görsel alıp eseri ve sanatçıyı anlatmak oldu.

Nereden yaptın bu paylaşımları?

İlk önce iki yıl boyunca sadece sergi gezdim. İnandığım ilk mecra WhatsApp’tı. Anons listeleri ile başladım. Sonra bu anons listeleri git gide kalabalık olmaya başladı. Kendime ‘çokiyiisler’ adında bir instagram hesabı açtım ve paylaşımlarıma oradan devam ettim. Sonra bir WhatsApp grubu kurdum ve gruptakilerin sayısı sürekli arttı. Önce Facebook’taydım ama sonra Instagram’a geçmem gerektiğini farkettim. Instagram algoritma değiştirip farklılaştıkça ben de dil ve yöntem olarak buna ayak uydurdum.

Kültür Influenser’ı olarak yaptıklarına ilk tepkiler nasıldı?

İlk başlarda yaptığım paylaşımlarda kültür yöneticilerinden galeri sahiplerinden olumsuz tepkiler de aldım. Beni takip etmeyi bırakanlar oldu. Sanat dünyasında beni hala çok indirgemeci bulanlar da var. Ama onları iyi anlıyorum. Çünkü canlarından can kopararak sanat yapıyorlar, bense onların çalışmalarını birkaç cümleye indirerek anlatıyorum. Uzun uzun konuşuyoruz fakat kısacık cümlelerle anlatıyorum. Buna bozuluyorlar.

Peki bu şekilde sanat işlerini takip edip paylaşarak para kazanabiliyor musun?

Yazmak zor ve yalnız bir meslek. Çok okuyan bir ülkede olmadığımız için de yeterince değer görmüyor. Uzun uzun yazıyorsun ancak bunun maddi ve manevi karşılığını almak zor. Sanat dünyasının alma verme denesini anlayabildiğini sanmıyorum. Birçok sanatçı “Mutlaka gel, sergiyi gör, fotoğraf çek, yaz” diyorlar ama buna bütçe ayırmaya gönüllü değiller. Bütçeyi geçtim, yapabilecekleri basit şeyleri yapmaktan da uzak çoğu. Artık kendilerine “Peki sen Çok İyi İşler içinn ne yapmak istersin diye soruyorum, şaşırıyorlar.” Kendi işlerine bir değer biçip altına fiyat yazsalar da, yazarın da bir emeğinin olduğunu ve bunun bir karşılığının olması gerektiğini çok düşünmüyorlar. O yüzden artık biraz daha dikkatli ve verdiğim emeğe saygı duyan ve bunu açıkça ortaya koyan sanatçı ve kurumlarla çalışıyorum. Her şeyi görme ve her şeyi yazma imkânım yok.

 

Çok İyi İşler ne zaman bu kadar gelişti?

Pandemi dönemi bu açıdan ilginç geçti. Çok fazla sayıda dijital içerik olup bir patlama yaşanınca, Çok İyi İşler gibi mecralar bir filtre görevi gördü. İlk ücretli işbirliklerimi bu dönemde yaptım ve sonra sayısı giderek arttı. Artık sadece sanat dünyasıyla değil, doğrudan markalarla da oluşturduğum çeşitli paketler üzerinden çalışıyorum. Yine de Türkiye’nin halleri son derece belirsiz. İstiklal patlaması, deprem ve seçimler derken durumlar yeniden zorlaştı, sanat ayrılan bütçeler hemen kısıldı. Dolayısıyla sürekli gündemin değiştiği bir ülkede sadece bu işe sırtımı yaslayamayacağıma karar vererek kimi yabancılara sosyal medya danışmanlığı yapıyorum. Şu dönemde dövizle kazanabilmek de iyi geldi tabii ki. Bu yüzden artık etkinlikleri daha çok keyfim için dolaşıyorum. Herhangi bir kaygı gütmeden bu işi yapmak ve yaptıklarımın maddi manevi karşılığını alabilmek insanı mutlu ediyor, işini daha çok seviyorsun.

Sen ne iş yapıyorsun? Nasıl tanımlarsın?

Nasıl makyaj influenser’ı varsa ben de kültür influenser’ıyım. Kültürel etkinlikleri tanıtıyorum. Sinema, konser, sergi, dizi ne takip ediyorsam onu paylaşıp hissettiklerimi, düşündüklerimi yazıyorum.

 

Takipçilerin sayısından ve tepkilerinden ölçebildiğin bir süreç vardır. Sence bu yaptığın işe ihtiyaç var mıymış? Varsa neden?

Bence hikaye dinlemeyi seviyoruz. Bir insanın deneyimi üzerinden bireyi görüyoruz. Ben kendime dijital orta bulucu diyorum. Çünkü bugün Türkiye’deki müzeler ve galeriler belli bir ciddiyetle iletişim yapıyorlar. Gayet eğitimli bir insanın gün içinde önüne düşen bir postta bir serginin derinliği üzerine bir şeyi anlaması mümkün değil. Ben onu basitleştiriyorum. Amacım gittiğim etkinliklerde ne yaşadığımı, ne hissettiğimi, ne düşündüğümü anlatmak.

İlk başladığın günle bugün arasında nasıl bir fark görüyorsun yaptığın işlerle ilgili?

İlk başladığımda ben korkuyordum. Hem ortamın tepkisinden, hem de sanatı ‘ayağa düşürmek’ten. Hem de kendime yediremiyordum. Üçüncü bir kişinin dilinden ve gözünden paylaşıyordum. Yıllar içinde kendimi daha çok benimsedim ve kendimi daha çok paylaşmaya başladım. Sürekli kendimle ilgili videolar da çekiyorum. O özdeşleşmeyi de getiriyor. Bunun çok daha etkili olduğunu düşünüyorum. Sanat dünyası da buna çok alıştı.

Nasıl davet ediyorlar seni?

Basın bülteni gönderiyorlar, davetiye gönderiyorlar. Uzak yerlere gitmeyi daha çok tercih ediyorum. Bursa İstanbul gibi şehirlerde yeterince bulundum. Daha küçük yerlerde büyük çaba ve özveriyle oluyor herşey. Onu görmek insanı tazeliyor. 

Mersin’de katıldığın 4. Ulusal Çevre Ve Sanat Etkinlikleri’ni nasıl buldun?
Circular Etkinliği'ni çok önemsiyorum. Etkinliğin yerele yaptığı faydaları siz daha iyi gözlemlersiniz ancak merkezden gelen biri olarak, buradaki sanatçıları ve kültür profesyonellerini tanımak, yapılan sanat işlerini görmek ve vakit kısıtlı da olsa serginin ötesinde sosyalleşme imkanlarımızın olmasıyla gerçek bir karşılaşma yaşayabildiğimizi düşünüyorum.Örneğin ben muhtemelen ömür boyu sürecek bir iki arkadaşlık kurduğumu düşünüyorum yerel sanatçılardan bazılarıyla. Öte yadan küratör Bengü Gün etkinliği çok zekice tasarlamıştı. Sadece sergiyi değil, sanatçıların atölyelerini gezdiğimiz ve Mersin'in sanat dünyasına dair daha derin bilgi alabileceğimiz bir program oluşturmuştu. Konu etrafında sadece sanat eserlerinin olmaması ve örneğin Mersin su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Scada Merkezi ya da Filtre Su Arıtma Müzesi gibi mekanları görmek de çok zihin açıcı ve güncel sanatın interdisipliner yapısına uygundu. Programdaki sanatçılar dışındaki katılımcılar da yine bu interdisipliner mantıkla seçilmişti; bir su biyoloğundan veya bir mühendisler odası başkanından da Mersin'in su meseleleri üzerine fikirlerini dinleme şansımız oldu.

Haberle ilgili daha fazlası: #kültürsanat  # gündem  #haber  # rümeysakiger