Aynur Duru

Aynur Duru

       

ALGIDA SEÇİCİLİK-3


Deprem Tahmincileri: "Deprem tahmincilerinin" belli bir yerde, belli bir günde olacak depremleri bilebileceği inancında olan, deprem tahmincilerinin yüzlerce tahminde bulunup, bunların sadece tutanlarının popülerleştirilmesidir; tutmayan yüzlercesi sosyal medyada görmezden gelinmekte veya hesap sahipleri tarafından bizzat silinmektedir. Depremlerin gerçekleşme ihtimali sadece istatistiki olarak hesaplanabilir; spesifik bir yer, zaman ve büyüklükte olacak depremler bilinemez. 
Nümeroloji ve Sayı Fetişizmi: Genel olarak "nümeroloji" adı altında bilinen, belli sayıların Evren'de diğer sayılardan daha önemli, daha anlamlı, daha yaygın olduğu ve/veya bunların bizim yaşantımız üzerinde belli etkileri olduğuna yönelik inançlarda olan, kişinin herhangi bir nedenle ilgi duymaya başladığı sayıları daha sık görüp, diğer sayılar en az onun kadar sık belirmesine rağmen bunları göz ardı etmesidir. Eğer bir çetele tutulacak olursa, o spesifik sayıların istatistiki analizden beklenenden daha sık karşımıza çıkmadığı veya hayatlarımızı etkilemediği görülecektir. İkiz Telepatisi: İkizlerin telepatik olarak iletişim kurabildiği inancında olan, ikizlerin aynı şeyleri düşündükleri veya aynı şeyleri hissettikleri zaman bunun hemen farkına vamaları ve "Aa nasıl da aynı şeyi düşündük, ee ikiziz de ondan!" demeleridir. Ama geri kalan zamanların ezici çoğunluğunda aynı şeyleri düşünemiyor veya hissedemiyor oldukları gerçeğini hiç fark etmezler ve o vakaları sürekli göz ardı ederler. Eğer bir çetele tutulacak olsa ve ikiz olmayan insanların (arkadaş veya akrabaların) aynı şeyleri aynı anda düşünme sıklığıyla kıyaslanacak olsa, ikizlerin herhangi bir telepatik üstünlüğü olmadığı görülecektir. Bunun tek istisnası, Hogan İkizleri vakasıdır; ancak orada da ikizlerin beyinleri birbirlerine fiziksel olarak bağlıdır.Süper Yetenek: Belli bir konuda, örneğin gözü kapatarak basket atma veya karşıdakinin ne söyleyeceğini tahmin etme gibi konularda insan-üstü bir başarıya sahip olduğuna inancında olan, kişinin kendini olduğundan daha başarılı gösteren, "başarılı" denemeleri görüp, geriye kalan sayısız başarısız denemeyi görmezden gelmektir. Bu denemelerin çetelesi tutulacak olursa, şanstan/tesadüften beklenenden daha sık başarılı olunmadığı görülecektir.
Bilimde Algıda Seçicilik-Doğrulama Önyargısı: Algıda seçiciliği anlamanın ve fark etmenin önemi bilimsel araştırmalarda da karşımıza çıkmaktadır. Bilimin 1 numaralı kuralı şudur: "Kendini kandırma; çünkü en kolay kandırabileceğin kişi, kendinsin. Dolayısıyla ne yaparsan yap, kendini kandırma!" Ne var ki bu, söylendiği kadar basit bir kural değildir. İnsan beyni, halihazırda doğru olduğuna inandıkları şeyleri destekleyen verileri görmek, geri kalanını görmezden gelmek konusunda çok iyi olan bir makinadır. Bu algıda seçicilik, bilim insanları da dahil tüm insanların hatalı yargılara varmasının bir numaralı sebebidir.  Çoğu durumda bilimde olan, istemsiz bir algıda seçiciliktir. Örneğin bir deneyi yürütürken, istemediğiniz sonuçlar aldığınızda "Ya bu şişeyi şöyle koydum da ondan olmadı, bunu saymayalım." diyebilirsiniz; ama istediğiniz sonuç çıktığında "Hah, tam da olması gerektiği gibi." diyip o veriyi sürece dahil edebilirsiniz (buna doğrulama önyargısı denmektedir). Bunu kasten yapıyorsanız, bu çok kötü bir pratiktir; ama çoğu zaman insani zaafların bir parçası olarak yaşanmaktadır. Örneğin altın oranın doğada gerçekten de sık bulunan, özellikle yerleştirilmiş bir oran olduğu fikri tamamen algıda seçiciliğe dayanmaktadır.
 Veri Yanlılığı: Daha spesifik bir örnek olarak, giyotinle idam edilen suçluların kafaları kesildikten sonra bilinçlerinin bir süre daha açık kalıp kalmadığıyla ilgili tartışmalar verilebilir. Bu, kontrollü bir şekilde araştırılamadığı için (yani bir laboratuvara insanları denek olarak toplayıp, giyotinle idam edip, nasıl davrandıklarını gözleyemeyeceğimiz için), tarihsel olarak bilincin açık kaldığına, yani daha ilginç olan şeyin yaşandığına yönelik anlatılar çok daha sık tekrarlanmaktadır ve pekişmektedir. Aslında tersi yönde de çok fazla kanıt mevcuttur; ancak bunlar daha az duyurulduğu için, bir çeşit veri yanlılığı oluşmaktadır. Buna, cımbızlama safsatası da denmektedir. Sonuçta kesilen bir kafanın tepki vermemesi beklendik bir şeydir, dolayısıyla onu insanlar kulaktan kulağa duyurmazlar. Ama ne zaman bir kafanın kesildikten sonra tepki verdiği iddiası fısıldanır, herkes bu fısıltıyı paylaşarak güçlendirir. Dolayısıyla bu da bir çeşit algıda seçicilik olarak görülebilir. Örneğin 1836 yılında öldürülen katil Lacenaire, giyotin sonrası tepki konusunda denek olmayı kabul etmişti. Ama kafasının kesilmesinden sonra katilden en ufak bir tepki dahi alınamadı. 1879 yılında benzer şekilde idam edilen katil Prunier de, kafasının kesilmesi sonrasında tüm denemelere rağmen en ufak bir tepki vermedi.