Serdar Kuş

Serdar Kuş

       

ERMENEK GEZİ NOTLARI


    Ne güzel, ne şirin bir beldedir Ermenek. Bağlı olduğu Karaman’a 113 km uzaklıktaki ilçenin, coğrafi konumundan dolayı ulaşımı belki biraz zordur ama bir gördüğünüzde de bir daha asla unutamayacağınız güzellikleri size cömertçe sunan görülesi bir yerdir. Kendisi gibi isminin de anlamı güzel olan (Kahraman İnsanların Bulunduğu Yamaç) Ermenek havasıyla, suyuyla, doğasıyla, tarihiyle ve kültürüyle farkını hemen hissettirir.

        İlk çağlardan bu yana, Anadolu’daki uygarlıkların birçoğunun hüküm sürdüğü Ermenek’te müthiş bir tarihsel zenginlikten söz edilebilir. Tarihsel dokunun bugünkü görüntüsünde Karamanoğulları  Beyliğini’nin payı oldukça büyük. 250 yıl hüküm süren Karamanoğulları Beyliği’nin başkenti olan Ermenek, kültür ve sanat merkezi olarak da ön plana çıkmıştır.  İlçede, geçmiş medeniyetlerden kalma birçok esere rastlansa da camilerin ve diğer tarihi yapıların önemli bir kısmı Karamanoğulları Beyliği’ne ait. Bu eserlerden en önemlisi Anadolu’daki ilk astronomi araştırmalarının yapıldığı Tol Medrese’dir. 1339‘da Karamanoğulları’ndan Emir Musa Bey tarafından yaptırılan medrese, dönemin ilk büyük medresesidir. Karamanoğulları Beyliği’nin bilime ve eğitime verdiği önemin göstergesi olmasıyla da tarihteki yerini alır.   

         Evliya Çelebi, meşhur Seyahatname’sinin 9.cildinde Ermenek’ten övgüyle bahseder. 1640 yıllarında Taşeli yaylasına gelen seyyah, bugün baraj gölünden dolayı sular altında kalan Görmeli köprüsünden Ermenek’e ulaşmıştır. Evliya Çelebi eserinde, Ermenek’in Ermen kralının elinden nasıl alındığını, Silifke Sancağına bağlı bir ilçe oluşunu,  iki nahiyesi ve yetmiş köyü olduğunu,  800 evden oluşan  ahalinin kaleden aşağıdaki irem bağlarında oturuşunu, 12 mahallesi ve 12 camiisi, 3 medresesi, 3 hanı,  2 hamamı ve 17 çeşmesinin olduğunu  ve 50 dükkanlık çarşısında her şeyin bulunduğunu anlatı Evliya Çelebi,  Ermenek Kalesi’ne ayrı bir önem verir ve şöyle anlatır kaleyi :           “ Kalesi ufukların ucuna kadar yükselen, kırmızı renkli dağın tepesinde baş gibi duran, Allah yapısı, görülmesi şart olan ibretlik bir eserdir. 32 yılda 18 ülke gezdim karada ve denizde böyle bir eser görmedim. Kapıdan, duvardan, burç ve surdan eser yoktur. Odası, koridoru, hendek ve kulesi olmayıp temiz ve eşsiz bir kaledir… Kelimelerin anlatmakta zorlandığı bir eserdir. Kalenin bulunduğu yer, gökyüzü ile yarışan, kızıl bir duvar gibi kenti kuzeyden kuşatmış bir kayadır…  Beş yüz adım uzunluk ve bin adım eninde olmasına rağmen tek bir sütun yoktur… Dilin anlatmakta aciz kaldığı bu örneksiz kalenin içinde ne hikmetse bir de su çıkarak aşağıya akmaktadır…” Evliya Çelebi eserinde kaleden başka şehrin önemli camilerini de detaylı bir şekilde anlatır ve önemli kabirleri ziyaret edip evliyaların dualarını aldıktan sonra şehrin doğusundaki Keben mahallesinin taştan kesme merdivenli daracık yolundan bir ölüm korkusuyla geçerek şehri terk eder.

         Ermenek ve çevresinde,  kilometrelerce uzunlukta ve metrelerce derinlikte sayısız mağara var.  Dünyanın en büyük mağaralarından biri olan Maraspoli Mağarası da Ermenek Kalesi’nin altındadır. İçinde akan deresiyle Ermenek’e hayat veren, eşsiz bir doğa harikası olan mağara, 3750 metre uzunluğuyla da ülkemizin en uzun mağaralarındandır. Kalın su borularının bulunduğu ve boruların altından suların aktığı beton bir tünelden, yaklaşık iki yüz metre geçilerek mağaranın asıl girişine ulaşılıyor. Mağaranın içindeki nehrin 1500 metrelik bölümü haritalandırılmış ama geri kalan bölümü hala sır. Ermenek’teki mağaraların bir kısmı da eskiden han olarak kullanılmış. Tilki Hanı, Aykadın Hanı gibi, tarihsek kaynaklarda adı geçen mağaralar, sarp dağların arasından geçen yolcuların konakladığı yerler olmuşlardır.    

          Ermenek’in eteklerinde olağanüstü bir güzellikte parlayan, günün farklı saatlerinde renkten renge giren Turkuaz gölü, Ermenek’in göz bebeğidir.  Göl, size Torosların üstünde olduğunuza inanamayacağınız manzaraları cömertçe sunar. Mavi ve yeşilin bütün tonlarını barındıran gölün kuzeydoğusundaki Nadire Kanyonu, dik yamaçların arasından bir nehir gibi akar.  Gezi teknesiyle içine girebileceğiniz tek kanyon olması yönüyle Türkiye’deki kanyonların içinde ayrıcalıklı bir yere sahip. Toros dağları üzerindeki bu güzelliklere,  yürüyerek değil de turkuaz suların üzerindeki tekne gezintisiyle ulaşmak ne büyük bir keyif.  Kanyonun güneydoğu sırtlarında, dik kayalıklara kadar inen sedir, göknar ve ardıç ağaçlarından oluşan Nadire Ormanı var. Küçük küçük yarımadalardan oluşan Turkuaz gölünde çeşitli su sporları da yapılmakta. Gölün üzerinde oluşturulan yüzen havuz da yüzmek için oldukça elverişli imkanlar sunuyor.

              Turkuaz gölünü oluşturan Ermenek Barajı, dünyanın sayılı barajlarından biri. 218 metre yüksekliğiyle seksen katlı bir gökdelene eş olan baraj, dünya’nın yirmi altıncı, Türkiye’nin ikinci en yüksek barajı ünvanına sahip. Ermenek’in aslında hidroelektrik santral bakımından tarihsel bir geçmişi de var. Ermenek belediye başkanlarından Emin Hami KOÇAŞ,  1934’te, ülkemizin ilk hidroelektrik santrallerinden biri olan santrali, Maraspoli Mağarasındaki yer altı nehrinin sularının üzerine kurmayı başarmıştır. Böylelikle Ermenek, Türkiye’de elektriğe kavuşan üçüncü ilçe olmuştur.

           Vadisinde yetişen zeytin, nar, incir ve ceviz ağaçlarının dışında, dünyada yüz civarında endemik bitki türünün bulunduğu ender yerlerden birisidir Ermenek. Nadire bölgesindeki Toros sediri ormanını gören, endemik bitkiler konusunda uzman bir Fransız bilim adamı  ”Fransa benim olsa bu sedir ormanıyla değişmek isterdim.” demiş. Sadece bu özellik bile Ermenek’i turizm merkezi yapmaya yeter.

          Ermenek’te görülecek daha çok yer var aslında. Tüm bunlar için de oldukça geniş bir zamana ihtiyacınız var.  Eğer bir gün yolunuz Ermenek’e düşürse; adeta zamanın 15.yüzyılda durduğu eski mahallenin dar sokaklarına girmeden, otantik evlerin arasında yürümeden, Ulu Camiinin altındaki çeşmenin soğuk suyundan içmeden,  Maraspoli Mağarasının yaz-kış dokuz derece olan serin havasını teninizde hissetmeden, kent müzesine dönüştürülen Tol Medrese’yi görmeden, Turkuaz gölünün tesislerinde kamp yapıp gölde tutulan sazanlardan yemeden, Torosların üzümünden yapılan pekmez helvasını tatmadan, Nadire Kanyonu’nda tekne turu yapmadan, göldeki yüzen havuzda yüzmeden ve   beş yüz yıllık bir tarihe sahip, içinden soğuk sular akan, ulu çınarların altındaki Zeyve Pazarına uğramadan  sakın bu şirin ilçeden ayrılmayın.