Özhan  Özdemir

Özhan  Özdemir

       

ADİL SAVAŞ TEORİSİ


Genellikle uluslararası ilişkiler ve etik alanlarında kullanılan ‘’adil savaş teorisi’’, savaşın koşullarını ve meşruiyetini değerlendirir. Adil savaş teorisi, bir savaşın başlaması ve yürütülmesi için etik prensipler ve kısıtlamalar belirler. Her ne kadar savaşın kendisinin etik olup olmadığı tartışılsa da kaçınılmaz sonlarda en azından etik kuralların oluşturulma düşüncesine saygı duymakta fayda vardır.

Bu teorinin temel prensiplerine göre;

Savaşın başlatılmasının haklı sebepleri olması gerekir.  Adil sebepler arasında kendini savunma hakkı, uluslararası toplumun dengesini koruma, saldırgan bir rejimin durdurulması gibi durumlar bulunur. Örneğin, bir ülkenin saldırıya uğraması durumunda, bu ülkenin kendini savunma hakkı vardır.

Fakat günümüzde kim kimin tarafından saldırıya uğramıştır ya da bir savaş başlatmaya sebep olsun diye saldırıya uğramış gibi gözükmektedir net değildir.

Adil Yürütme kuralı ise savaşın yürütülmesinin etik kurallarını belirler. Bu aşamada, tarafların sivilleri ve sivil yapıları koruma yükümlülüğü vardır. Askeri güç sadece düşman askeri hedeflere karşı kullanılmalıdır.

Diğer bir önemli ilke ise orantılılık İlkesidir. Bu ilkeye göre, savaşın başlatılması ve yürütülmesi, elde edilecek sonuçlarla orantılı olmalıdır. Aşırı güç kullanımından kaçınılmalıdır.

Adil savaş teorisi, savaş ve çatışma durumlarında etik değerlerin ve insan haklarının korunmasını amaçlar. Ancak, bu teorinin uygulamada nasıl gerçekleşeceği konusunda farklı yorumlar ve tartışmalar bulunabilir. Ayrıca, kimin hangi koşullarda savaş başlatabileceği ve ne zaman durdurabileceği gibi sorunlar da karmaşık olabilir.

Unutulmaması gereken önemli bir nokta, bu teorinin uygulanması ve yorumlanmasının, tarihsel, kültürel ve politik faktörlere göre değişebileceğidir.

Unutmamamız gerekir ki, savaşa gitme nedeni sadece bir şeyleri ele geçirmek veya birilerini cezalandırmak olamaz. Müdahaleler hayatı korumak için yapılmalı. Masum hayatlara zarar vermekten kaçınılmalıdır. Güç yalnızca yanlışı doğru yapmak için kullanılmalıdır. Savaş, bir zümre ya da bir kesimin niyetleri uğruna değil, kamuoyunca belirlenmiş hedefler doğrultusunda gündeme gelmelidir.

Çanakkale savaşında tarafların ateşkes anında cepheden çıkıp çeşmeden su doldurmak için birbirilerini görmelerine rağmen ateş etmemeleri bir savaş etiğiydi. Aynı su alanına aynı eşeği kullanarak su taşıyan düşman askerleri yine birbirlerine duydukları saygının bir ifadesiydi. Düşmana olan saygı, rakibe olan saygı, en önemlisi insanlık onuruna olan saygının en güzel ifadesi Atatürk’ün 1934 yılında Anzak askerlerinin annelerine yazdığı mektupta ve tüm dünyada zihinlere kazınan şu sözlerde saklıdır.

"Sizler, Mehmetçikler ile yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır."

Bugün dijital platformlarda gördüğümüz görüntülerin savaş etiği ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. İnsanlık onurunun yerle bir edildiği, yok etmek üzerine kurulan sistemin vahşice ve canice işleyişini görüyoruz. Siyasetle, devlet yönetimiyle ilgisi olmayan sivil insanların katledilişini seyrediyoruz.

Belki de Stefan Zweig’ın dediği gibi "Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi."