Serdar Kuş

Serdar Kuş

       

TOROSLARDA BİR SONBAHAR


 

Sonbahar gezisi diye düştük yollara. Bir saat yolculuktan sonra Mersin’in şirin yaylası Ayvagediği’ne ulaştık. Gördüğümüz manzara doğrusu sonbaharın renklerinden ve havasından oldukça uzaktı. Bolkar Dağlarının karlı soğuğu şirin yaylayı buza çevirmişti adeta. Yaylanın meydanındaki su birikintileri kırağıdan buz tutmuştu. Bu birikintilere basıp düşmemek adına kendimizi kollayarak yaylanın şirin çarşısında kahvaltımızı yapmak üzere alışverişe koyulduk. Fırından yeni çıkmış pideyi ve yanında ona en güzel uyum sağlayan tulum peynirini alarak yakınımızdaki köy kahvesine ulaştık. Kahvedeki sobanın sıcaklığı bizi adeta çocukluğumuzun kış günlerine götürdü. Sıcak çayların eşliğinde enfes kahvaltımızı yaptık. Buna dostların sıcak sohbeti de eklenince kahvaltı unutulmazlar arasında yerini aldı belleğimizde.

 

Gezimizin yürüyüş parkuru yaylanın güney tarafından girişinde başladı. Buradan batıya doğru yürümeye başladık. Havanın tüm açıklığına rağmen hava oldukça sert geçeceğe benziyordu. Bir-kaç km ilerledikten sonra yaylanın dış mahallelerinden uzaklaştık. Artık parkurumuz şekillenmeye başlamıştı. Gezide yer alanlar içersinde ilk kez katılanlar biraz aksaklığa sebep olsa da gezi oldukça güzel başladı.

 

Dört-beş km yürüdükten sonra sol tarafımızda Karatepe tüm görkemiyle bizi selamlıyordu. Tepenin üzerinde, aşağıdan yukarıya doğru ardıç, ladin ve sedir ağaçları doluydu. Bu görüntünün etkisine kapılmamak mümkün değildi bir doğasever için. Sağ tarafımızda ise çok eskiden yapıldığı belli olan bir tarihi çeşme bizi kendisine çağırıyordu. Çeşmenin tarihi bir çeşme olduğu belliydi ama maalesef yakın zamanda çeşmenin bu tarihi dokusu bozulmuştu. Amaç çeşmeyi onarmak olsa da çeşmenin şekilli kemeri çirkin bir beton yığınıyla sarılmış ve çeşme tüm güzelliğini yitirmişti. Ama yine de çeşmeden akan soğuk suyu içmek içimizi serinletmeye yetti her şeye rağmen. Burada yarım saatlik bir mola verdik. Çeşmenin etrafı geniş bir düzlükten ibaret. Burası çok güzel bir kamp alanı olabilir diye içimden geçirdim doğrusu. Yazın sıcak günlerinde böyle bir kamp yapmanın hayalini kurmuşken rehberimizin sesiyle kendime geldim. Molamız bitmişti.

 

Hareketimiz kuzeye doğru oldu. Yukarıya doğru ilerledikçe ormanlık alan da bir o kadar sıklaşmaya başladı. Sedir ağaçlarının büyüleyici havasıyla en küçük bir yorgunluk hissetmeden patika yoldan ilerledik. Yaklaşık yarım saat sonra gördüğümüz manzara gerçekten muhteşemdi. Yolumuz artık bitmişti, önümüzde oldukça dik bir uçurumla karşılaştık. Karşımızda Bolkar Dağları tüm ihtişamıyla bizi seyrediyordu. Dağın eteklerinde yine şirin bir yayla olan Değirmendere köyü vardı. Bu güzellikler ekip tarafından bol bol resimlendi. Kimse bu güzel manzarayı bırakıp da yola koyulmak istemiyordu ama daha yürünecek yolumuz uzundu. Hedefte orman gözetleme kulesi vardı. Yaklaşık bir saat orman içerisindeki patika yoldan ilerleyerek hedefimize ulaştık. Gözetleme kulesi bir kartal yuvasını andırıyordu. Gerçekten, kule oldukça hakim bir tepeye kurulmuş. Kulenin dört bir tarafı dağlarla çevriliydi. Buradan olası bir yangını görmemek körlüğe eşittir demek hiç de abartı olmaz sanırım. Kulenin üzerinden tüm bölgeyi inceleme şansımız oldu. Kuzeyde Bolkar Dağları, güneyde kat kat görünen dağ sıraları, güneybatıda parkurumuzun son durağı olan  Kızılbağ ve batıda köylülerin can damarı olan  rengi yeşile çalan gölet duruyordu. Yemek molamızı tabii ki kulenin bu büyüleyici güzelliğinde gerçekleştirdik.

 

Artık gezinin son çeyreği başladı kuleden ayrıldıktan sonra. Bu son çeyrekte tamamen ormanın içerisinde yürüdük. Kuleden itibaren yaklaşık bir-bir buçuk saat ilerleyip  Kızılbağ’daki  Orman İşletmenin deposuna vardık. Burası parkurun son noktasıydı ama gezi Kaptanımızın jesti gezimizi taçlandırmaya yetti de arttı bile. Kaptanımız odun ateşinde semaverde bize çay demlemişti. Bu içtiğimiz çay içimizi ve ruhumuzu ısıttı adeta. Bildiğimiz tüm hayır dualarını Kaptanımıza gönderdik. Yaylalardaki kıştan Mersin’deki sonbahara doğru yola koyulduk. Arabada dostlarla yeni bir gezinin planını yapmaya başlamıştık bile…