Sinan  Koç

Sinan  Koç

       

HİÇBİRİMİZ MASUM DEĞİLİZ ASLINDA


Siyasetin en kolay yanı suçlu ilan etmektir. Birini alır, bütün bir milletin hayal kırıklığını, öfkesini, beklentisini onun sırtına yüklersiniz. Sonra rahat bir nefes alırsınız. Çünkü sorumluluk artık tek bir kişiye aittir; “biz” kurtulmuş oluruz.

 O kişi CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.

 Bugün dönüp bakınca, “Hakkı ve emeği inkâr edilemez,” cümlesi yalnızca nezaket değil; adaletin kendisidir. Çünkü herkesin unutmaya bayıldığı o 13 yıl, bir kişinin sırtında taşınmadı. Ona “Baba” diyen de vardı, “Gandi” diye yücelten de… Her açıklamasını alkışlayanlar, seçim gecelerinde umut yükleyenler, kürsüden indiğinde gözyaşlarına boğulanlar…

 Sonra bir gün rüzgâr döndü. Aynı eller bu kez işaret etmeye başladı: “Neden olmadı?”

Cevap basit: Çünkü hiçbir siyasi yolculuk tek kişilik bir oyun değil.

 Siyaset, seçmenin aynasıdır. Liderler o aynaya bakarak yürür. O aynadaki beklentiler değiştiğinde, lider de değişir; güç de, umut da, hayal kırıklığı da beraber değişir.

 Bugün Kılıçdaroğlu’nu eleştirmek kolay.

Peki ya biz?

 Onu yıllarca destekleyenler, umut yükleyenler, yanlışına sessiz kalanlar, doğrusuna sarılanlar…

Kitle psikolojisini güçlendiren, ardından kopuşu büyütenler…

 Bir lider düşerken onu yalnız bırakan kalabalıklar, aslında kendi hikâyesinden de vazgeçmiş olur.

 Asıl mesele şu:

Türkiye’de hiçbir siyasi figürü anlamadan eleştiriyoruz; hiçbir süreci sahiplenmeden yargılıyoruz. Her başarısızlığın faturasını bireye kesip rahatlamayı seviyoruz. Oysa sorumluluk yaygındır; toplumun ruhunda, beklentisinde, sabırsızlığında, kırgınlığında gizlidir.

 Kılıçdaroğlu’nun emeği inkâr edilmez.

Ama başarısızlık varsa o da yalnız ona ait değildir.

 Belki de bu yüzden, siyasette en büyük değişim liderlerin değil, toplumun kendini görmeyi öğrenmesiyle başlar.

 Ve belki, en büyük yüzleşme şu cümlede saklıdır:

 Hiçbirimiz masum değiliz aslında.