Geçenlerde öğle yemeği için arkadaşlarla birlikte okulun yakınında bulunan bir sahil lokantasına gittik. Tatil sitelerinin yanında bulunması nedeniyle müşterilerin çoğu da haliyle tatilci. Biz yemeğimizi beklerken yan masalarda da müşteriler vardı. Masaların birinde iki anne ve üç çocuk oturuyor. Belli ki denizden çıkmışlar ve direkt buraya gelmişler, bikini ve mayoları ile oturuyorlar çünkü. Bikini ve mayonun üzerine herhangi bir elbise vs. giymeyerek öylece lokantada oturmalarını, toplumsal normları bu kadar yok saymalarını anlamamış olmakla birlikte herkesin tercihidir deyip saygı duyduk elbette. Ancak başkalarının varlığını yok saymanın sadece bu kadarla sınırlı kalmadığını çayımızı içerken masamızın ortasına düşen toplarının şiddetiyle görmüş olduk (Aynı kişiler yemekleri bitince masaların yanında top oynamaya başladılar.) Topları masamızın ortasına düşmüş, bırakın özür dilemeyi, bir şeyiniz var mı, diye sormadan masaların az ilerisine giderek oynamaya devam ettiler.
Bir arkadaşım ve ben kalktık arabaya doğru giderken yanlarından geçmek zorunda kaldık çünkü araçların ve insanların geçtiği yolun içinde oynuyorlardı. Top yine üzerimize geldi ve hızlı bir hamle ile toptan kurtulduk, yine herhangi bir özür dilemek gibi kaygısı olmayan insanlar etrafa verdikleri zararı ve rahatsızlığı umursamadan eğlenmelerine devam ettiler.
Şimdi bu ve benzeri zihniyetteki insanlar için başkalarının veya toplumun ne düşündüğünün veya ne hissettiğinin o kadar da önemli olmadığını söylemek çok ta yanlış olmaz. Öyle ki, sorsanız eminim bu tutumlarını da özgürlük kisvesi ile süsleyip sunacaklardır.
Ben tam bu konuyu kaleme almak için araştırmalar yaparken, sosyal medyada üniversite sınavına girmek için gelen bir genç kızın kıyafeti ve takıları gündem oldu.
Şimdi insanların ne giydiği kimseyi ilgilendirmez, ancak giyinmek özellikle de ortamına uygun giyinmek önemli bir kültürel gelişmişlik göstergesidir. Günümüzde insanların görmezden geldiği veya mahrum olduğunu düşündüğüm bir kültürel gelişmişlik…
Giyim, kuşam, yeme-içme, oturma-konuşma gibi kişiye toplumda saygınlık kazandıran veya kişiyi bu saygınlıktan uzaklaştıran davranışları ele aldığımızda, insanların her istediğini yapması, konuşması, giymesi özgürlük müdür, yoksa toplumu yok saymak mıdır?
Tatile geldiği için plajın haricinde bikini ile oturmak, insanları rahatsız edecek eylemlerde bulunmak, kuralların belli olduğu yerlere aykırı bir şekilde gitmek özgürlük müdür? Yoksa kişinin sınır tanımaması mıdır, üzerinde uzun uzun konuşulacak kadar uzun, bir o kadar da hassas. Hemen burada kısacık tanımlarla devam etmek istiyorum.
ÖZGÜRLÜK:
TDK, özgürlüğü şu şekilde tanımlamıştır:
1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu; azadelik.
2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu.
AHLAK:
TDK, ahlak kelimesi için, “bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları” şeklinde tanımlamıştır. https://sozluk.gov.tr/ (26/06/2025,SAAT; 10:00)
Öyleyse bu tanımlardan şu sonuca varılabilir mi? Toplumsal kurallar ve normlar kişisel özgürlük konusunda kişilerin davranışlarını belirleyen önemli unsurlardandır. Dolayısıyla toplumsal olgular doğrudan doğruya insanların toplu halde yaşamalarının anahtarı olan: sosyal kurallar, uyum, sosyal baskı, kabul, itaat, sosyal etki unsurlarıdır.
Toplumsal ilişkiler geleneksel toplumlardan farklı olarak kentlerde daha soyuttur. Bu nedenle de özellikle kent yaşamı olmak üzere günümüzde toplumsal bağların giderek çözülüp zayıflaması, bireyleri bağımsızlaştırırken öte yandan aykırı davranmayı ve özgürlük vurgusunu da tetiklemektedir. Bu toplumsal yapı en genel anlamıyla normsuzluğun göstergesidir. Normsuzluk; toplumsal değişimle birlikte meydana gelen düzensizliğin artışı olarak ifade edilebilir.
NORM:
TDK, Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural; düzgü olarak tanımlamıştır. https://sozluk.gov.tr/ (26/06/2025,SAAT;10:00)
Toplum insanlar tarafından oluşturulan ve geçmişten geleceğe birçok kültür ve olgunun aktarıldığı dinamik bir oluşumdur. Bireyler toplumu oluştururken aynı zamanda da toplum tarafından oluşturulan düzeni oluşturan bütünün parçalarıdır. Yani toplum ve birey birbirinden ayrılamaz durumdadır. Toplumsal olgular, doğal ve dolaysız olarak, bütünü ayırt edici niteliklerine sahiptirler. Gündelik hayattaki bütün hareketler, moda, beğeniler, sanat yapıtlarında kendini gösterir. İnsanların toplum içinde veya toplu halde yaşamaları belirli kuralların ve düzenin varlığını gerekli kılar. Küçük- büyük insan topluluklarının bulunduğu yerlerde belirli bir sosyal disiplinin bulunmadığı durumda insanların bir arada yaşamaları çok zor olacaktır. Bu sosyal disiplin genellikle herhangi bir dış müdahaleye gerek kalmadan kendiliğinden sosyal kontrol mekanizmalarına sahiptir. Bu sosyal kontrolün olmayışı ya da başka bir deyişle sosyal/toplumsal normlara aykırı davranmayla ilgili birçok tez ortaya atılmış olmakla birlikte en kabul görenlerin başında Freud’un savunduğu İd, Ego, Süper Ego bulunmaktadır.
İd; içgüdüsel ihtiyaçlardan ve dürtülerden türetilen psikolojik enerji kaynağıdır.
Ego; içe özgü kişi ile dış gerçek arasındaki örgütlü bilinçli arabulucudur.
Süper ego; kurallar, çatışma, ahlak, suçluluk gibi şeyler tarafından hafifletilmiş bilinçli zihnin içselleşmesidir.
İd’in bireyin davranışlarını kontrol edememesi durumu, arzu ve isteklerini kontrol edemeyip yenik düşmesi olarak düşünülmektedir. Çünkü İd, haz ilkesi ile yönetilmektedir. Zevk temelli, aşırı ısrarcı yoğun bir enerjinin çıkış noktasıdır.
Sevgili ebeveynler;
Çocuklara kurallar koymak, sınırlar belirlemek ve tutarlılıkla uygulamak çok önemli. Çocuklara toplumsal normların ve ahlaki değerlerin verileceği ilk yer aile ortamıdır. En iyi ve en etkili öğretmenler de kuşkusuz anne babalardır. Çocuklara öğretmenin en güzel yöntemi de her zaman vurguladığımız gibi model olmaktır.
Unutmayın, çocuklarınız sizin aynanızdır!
Temeli sağlam atılan çocukluk dönemi, toplumsal normları, kolaylıkla benimseyip, ahlaki olgunluğa rahatlıkla erişen uyumlu ve sosyal açıdan gelişmiş bireylerin yetiştirilmesi açısından çok kıymetli.
Kişisel sınırlarımız olmak zorunda ancak herkesin kişisel sınırları olduğunu da unutmadan davranabilmekte marifet...
Saygı hepimizin istediği bir davranış iken, hepimizde başkalarının duygu düşünce ve özgürlük alanlarına saygı göstermek zorundayız.
İnsanları ve içinde yaşanılan toplumu yok saymak ancak kişinin kendine olan saygısını yitirmesinin sonucudur. Çünkü saygı içten dışa doğru yol alan bir davranıştır. Kendisine ve değerlerine saygısı olmayan kişiler elbette başkalarına da saygı duyamayacaktır.
Bu ülkede belli bir kuşak el alem ne der, şeklinde bir dayatma ile büyüdü; şimdi ise el alemden bana ne, şekline büründü bu dayatma.
Ancak ikisi de doğru olmadığı gibi, her koşulda toplumu yok saymak mümkün değil; ancak ölçüyü tutturmak önemli.
Toplumu yok saymadan, ama toplumun tüm dayatmalarının da esiri olmadan ölçülü bir davranış ile ahlaki normların ışığında yetişmiş bir nesli inşa edebilmek dileğiyle…
HAFTANIN ÖNERİSİ: Çocuklarımıza toplumsal normlar anlamında neyi ne kadar doğru anlatıp doğru bir model olabilmişiz,kısacık bir gözleme ne dersiniz?